Yaşama, vücut bütünlüğüne ve cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlar en ağır suç
tiplerindendir. Ancak bu suçların masum bir çocuğa karşı işlenmesi çok daha ağır bir netice
meydana getirir ve toplumun vicdanı derinden yaralanır. Çocukların bir suçun mağduru olarak
seçilmesinin en büyük sebeplerinden biri savunmasız olmalarıdır.
Etki altına alınmaları, kandırılmaları ve kaçırılmaları yetişkinlere oranla daha kolaydır. Bu sebeple çocukları korumak
ailenin, devletin ve toplumda yaşayan her bir bireyin görevidir. Ancak, maalesef ülkemizde
özellikle de son yıllarda çocuk ölümleri, çocuğa karşı şiddet ve istismar vakaları ciddi bir artış
göstermektedir. Artışın sebeplerinin incelenmesi ve acilen bu soruna bir çözüm bulunması
gerekmektedir. Çocukların korunması konusunda özellikle yargının görevi oldukça büyüktür.
Kanunlara baktığımızda; Türk Ceza Kanunu bazı suçlarda, suçun bir çocuğa karşı işlenmesi
halinde, suçun işlenmesindeki kolaylık ve faildeki ahlaki kötülüğün yoğunluğu sebebiyle ceza
artırımı öngörmektedir. Örneğin kasten bir çocuk öldüren kişi müebbet hapis cezası yerine
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.
Yine çocukların cinsel istismarında daha
yüksek bir ceza öngörülmüştür. Ayrıca korunma ih:yacı olan ve suça sürüklenen çocukların
güvence altına alınmasına ilişkin usul ve esasları düzenleyen Çocuk Koruma Kanunu
bulunmaktadır. Tüm bu düzenlemelere rağmen çocuklara karşı işlenen suçların önüne
geçilememiştir. Burada infaz yasasındaki problemler öne çıkmaktadır. Mahkemece verilen ceza
orantılı ve yerinde olsa da infaz sistemi dolayısıyla hükümlü, cezasının oldukça az bir kısmını
ceza evinde geçirmekte ve ceza hukukunun önleme ve ıslah amaçları yerine
getirilememektedir. Bunun sonucunda neredeyse ceza almayan suçlu toplum içine ıslah
olmadan geri dönebilmekte ve bunu gören suça meyilli bireyler üzerinde teşvik etkisi
oluşabilmektedir. İnfaz yasasındaki problemler bir yana yargılama aşamasında özellikle de
soruşturma aşamasında ciddi problemlerle karşı karşıya kalınabilmektedir.
Son yaşanan Narin
Güran olayında bu sorunları tüm çıplaklığıyla görebiliriz. Narin Güran 21 Ağustos günü ortadan
kaybolmuş ve 19 gün sonra bir dere yatağında cansız bedeni bulunmuştur. Köye oldukça yakın
olan bir derede, cesedin 19 gün sonra bulunması arama faaliyetlerindeki problemlere işaret
etmektedir. Geçmişte de bu gibi problemlerin örneklerini görmek mümkündür. Mesela 2018
yılında 4 yaşındaki Leyla Aydemir kaybolmuş ve cansız bedeni 18 gün sonra bulunabilmiştir.
Fakat yapılan yargılamalar sonucunda faile halen ulaşılamamış ve tutuklananlar da serbest
bırakılmıştır. Bu iki olayda arama faaliyetlerinin uzun süre sonuçsuz kaldığı ve soruşturmayla
elde edilen delillerin suçluyu bulmada etkin olamadığı görülecektir. Bu olay ve benzeri
vakalarda yaşanan problemler incelenerek soruşturma ve kovuşturma aşamalarının etkin hale
getirilmesi ülkemiz ve çocuklarımız adına çok önemli bir gelişme olacaktır. Şu aşamada kesin
çıkarımlarda bulunmak mümkün olmasa da kamuoyuna yansıyan ifadeler ve bilgiler ışığında
Narin Güran vakasıyla ilgili birkaç sonuca ulaşmak mümkündür. Öncelikle amca S.G.’nin
arabasında bulunan DNA eşleşmesi ve diğer deliller fail olarak onu işaret etmektedir. Ancak tek
başına hareket etmediği N.B.’nin ifadesiyle ortaya çıkmıştır. N.B.’nin ifadesine göre amca S.G.,
cesedin para karşılığı yok edilmesini istemiş ve N.B.’de teklifi kabul ederek cesedi dere yatağına
götürüp saklamıştır. Ancak ifade incelendiğinde birçok çelişkinin olduğu ve suçtan kurtulmaya
yönelik beyanların bulunduğu görülecektir. N.B. ifadesinde, amcanın arabasında kimsenin
bulunmadığını bulunsaydı göreceğini ifade etmiş fakat, daha sonra cinayetle ilgili başka
kimlerin bilgisi var sorusu üzerine kimseyi görmedim ancak arabada biri varsa görmüştür
şeklinde ifade vererek mantıksız bir ikileme düşmüştür. Buradaki çelişki amca S.G.’nin
arabasında başka birinin varlığına işaret etmektedir. Ayrıca bölgenin sosyolojik yapısına
bakıldığında herkesin birbiriyle derin ilişkilerinin bulunduğu görülecektir. Bu sebeple bir
cinayetin işlenmesi ve bunun kolayca saklanması pek mümkün değildir. İlerleyen günlerde
cinayetle bağlantılı kişi sayısının artması oldukça muhtemeldir. Kamuoyunda ciddi rahatsızlık
yaratan bir diğer unsur mahalle sakinlerinin olay hakkında konuşmak istememesidir. Burada
kanuni düzenlemelere değinmekte fayda vardır. Türk Ceza Kanunu’na göre suçu bildirmeme ve
suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme ayrı ayrı suç olarak düzenlenmiştir. Fakat suçu
bildirmeme suçunda tanıklıktan çekinebilecek olan kişiler hakkında cezaya hükmolunmaz.
Tanıklıktan çekinebilecek kişiler de kanunda tek tek sayılarak sınırlanmıştır. Olay incelendiğinde
cinayet hakkında bilgi sahibi olan mahalle sakinlerinin, tanıklıktan çekinebilecek olanlar hariç,
suçu bildirmeme suçundan yargılanması gündeme gelebilir. Ayrıca suç delillerini yok eden,
gizleyen veya değiştiren kişiler hakkında da yargılama yapılacaktır.
Kamuoyunu derinden sarsan vakayla ilgili sosyal medyada ve televizyon programlarında
doğrulanmamış birçok iddianın dolaştığı görülmektedir. Bu iddialara inanmamak ve resmî
açıklamaları takip etmek hem toplumun psikolojisi hem de soruşturmanın salahiyeti için faydalı
olacaktır. Ancak burada resmî açıklamaların yetersiz olduğunu da vurgulamalıyız. Soruşturma
aşamasının gizli yürütülmesi gerekse de Narin Güran olayı gibi toplumda infiale sebep
olabilecek olaylarda resmi makamların düzenli olarak halka bilgi vermesi toplumu rahatlatacak
ve dezenformasyonun önüne geçecektir.
Av. Yasir BÜYÜKBAŞ
KÖŞE YAZARLARI
2 gün önceKÖŞE YAZARLARI
3 gün önceSAĞLIK
9 gün önceSAĞLIK
10 gün önceKÖŞE YAZARLARI
10 gün önceSAĞLIK
14 gün önceGÜNDEM
15 gün önceVeri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.